bayan yanı

ben seni bıraksam bile sen beni bırakma demişti

“ben seni bıraksam bile sen beni bırakma” demişti.

“Ben seni bırakıp gitsem, gitmeye yeltensem, beni öyle üzsen öyle üzsen ki kafam karışsa.. Gitmek istesem bile, sen beni asla bırakma tamam mı? Bak sakın bir gün gitmeye ikna olmuş seni de ikna etmeye gelmiş olursam yanına, ikna olma tamam mı? Ne kadar mantıklı konuşursam ne kadar ikna edici, ayrı olmanın bize neler sunacağını anlatmaya gelirsem bir gün yanına hep bu sözümü hatırla.

Bugün tüm kalkanlarımı indirmiş, yüreğimi karşında çırılçıplak soymuş, tüm zırhımı üstümden soyunmuş halimle; içimin öz fikrini söylüyorum sana. Olabilecekleri ön görüyor ve söylüyorum. Bütün zayıflığımı bu anlık biliyor, kabul ediyor ve söylüyorum. Ben seni bırakırsam bile sen beni bırakma, benim gururuma yenilmeme izin verme. Gururumun her zaman ve herkese karşı sadece beni yeneceğini biliyorum. Sen o halde geldiğimde yanına -gitmek için- gönderme beni, sakın tamam mı? Çünkü ben gidersem bir kere dönemem, dönmeyi gururuma yediremem, bunu kendime bile söyleyemem. İşte şu an söylüyorum kendime ve sana, her şeyi söylüyorum; benim gitmeme izin verme!”

Dedi.

ve ben izin verdim.

İzin verdim ve şimdi o konuşma çıkmıyor aklımdan. Öyle çok pişmanım ki yapmadığım her şey için, yaptıklarımdan duyduğum pişmanlığın önüne geçti. Ben ona öyle kötü şeyler yaptım; ben onun kişiliğini hiç ettim, onu kendini tanıyamadığı noktaya getirdim. Onun asi, gururlu kişiliğini değiştireceğimi sandım. Ben ona boyun eğdireceğimi, itaat ettireceğimi sandım. Öyle bir kadına.

Ben hiç gitmez sandım. Gitti.

Ve ben izin verdim.

kadın dedi bana

Şu konuşma o gittikten yıllar sonra tokatladı beni, içimi yaktı. Kadın dedi bana. Her şeyi dedi lan. Kadın açıkça bana dedi. İlk defa tüm kalkanlarını indirdiği bir anda, kendini savunmasız hissetmeden “bana izin verme” dedi. Benim yıllarca mücadele ettiğim kadın. Benden izin istesin, bana sorsun, benden görüş alsın diye; içten içe bir gün bana yalvarsın, bensiz yapamasın diye hayal kurduğum kadın. İşte kendi kendine tüm naifliğiyle benden bir gün ona izin vermememi istemiş, gözünden yaşlar aka aka kendince yalvarmış.

Ama kadın bana bir kere bile “gitme” demedi. Hiç bir gün ağzından gitme, beni bırakma lafı çıkmadı. “Gidişin beni ilgilendirmez” derdi “bu bir tercih”. Ama ben gidersem bir gün çok pişman olurum yıllar sonra. “İşte buna izin verme ama sen gitmek istediğin zaman bir dakika bile yanımda fazladan durmanı istemem” derdi. Ben ezik -onun karşısında içim hep ezikti- onun bu dik, karakterli duruşundan mutsuz olurdum. Aslında o duruşuydu beni ona böyle aşık kılan. O yaşta almadı kafam, yıllar sonra burnumun direğini sızlatan bu.

vazgeçilmezliğin yitişi

Beni üzme demedi, beni hırpalama demedi; benim gitmeme izin verme dedi. Aslında ilk zamanlar ona yaptığım onca şey için pişman olmuştum. Sonradan gerçeğin farkına vardım; ona yaptığım kötülüklerden gitmedi, izin verdiğim için gitti. İzin vermişliğimi eksiklik olarak gördü biliyorum şuan, vazgeçilmezliğin yitişi olarak gördü. Ve gidişine izin veren bir adam için feda edeceği bir günü bile yoktu artık biliyorum. O yüzden yaptıklarım değil yapmadıklarım şu an yakıyor içimi. Ki o bana açık açık demişti ne yaparsan yap bana ama gitmeme izin verme diye.

Verdim.

İşte bu konuşma hiç çıkmıyor aklımdan. Ve bir şarkı; “yıkıldı duvarlarım, önümde binlerce insan”..

Ha bir de, “şimdi gitmesine asla izin vermeyecek birisi var mı?” acaba yanında sorusu.

*

*

*kapak fotoğrafı Gustavo Fring adlı kişinin Pexels‘daki fotoğrafı.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir