kitap kokusu

fight club dövüş kulübü film mi, kitap mı?

yeraltı edebiyatının güçlü temsilcisi Chuck Palahniuk ve onun kült kitabı Dövüş Kulübü, film tutkunlarının hatırlayacağı şekilde Fight Club!

ayrıntı yayınları- dövüş kulübü/fight club

kitap severler buradan lütfen;

  • Yeraltı edebiyatının önemli bir örneği Dövüş Kulübü / Fight Club ın, uyarlaması olan filme göre güçlü yanlar nelerdir diye değerlendirirsek eğer öncelikle söyleyebileceğimiz şey; kitaptaki anlatım dilinin yalınlığıdır. Yalınlığın neden güçlü olabileceğini ise türün özelliğinden kaynaklanan okuru rahatsız edecek biçimde şiddet ve pornografik öge barındırmasına bağlıyorum. Yalın ve süssüz bir anlatım görsel sanatlar gereği filmde bu derece etkileyici olamazdı kanaatimce.
  • Bir diğer dikkat çeken öge de hikayenin romanda yazarın ağzından anlatılıyor olması. Bu da okuru karakterin iç dünyasına taşımada gerçekten başarılı oluyor. Arka fonda ana karakterin sürekli bir şeylerin muhakemesini yapıyor olması edebi lezzetinin yanında karakterin iç dünyasına da ışık tutuyor. Çünkü ana karakter bir zır deli 🙂 Adam yeri geliyor kendi Dövüş Kulübü `nde dayak yiyor, yeri geliyor kademe kademe bomba yapımını anlatıyor, yeri geliyor sabun yapımını anlatırken alttan alta vücutta istenmeyen yağlar üzerinden güzellik idealine eleştiri yapıyor. Sabun burada öyle bir metafor ki sadece güzellik idealine değil insanın temizlenme/arınma ihtiyacına duyduğu takıntıya da atıf yapılıyor.
  • Kişilik bölünmesi yaşayan ve henüz bundan haberdar olmayan ana karakterin ikinci kişiliğinden sürekli kendini domine eden bir baskın figür olarak bahsetmesi ya da birlikte olduğu kadınla ikinci kişiliği “Tyler’in” asla aynı anda aynı sahnede bulunamaması okur için birer ipucu niteliğinde aslında. Ana karakterin sürekli uyku problemi çekmesi ama uyumadan günlerce zaman geçirip sürekli bir takım meşguliyetlerin içinde olması da uyku-bilinç-çift kişiliklilik üçgenine yapılan şık bir gönderme olmuş.
mutlu olmak için tüketen insanlık

Görsel sanatların daha çok uyaran barındırması sebebiyle yazarın asıl amacı olan sistem eleştirisinin filmde biraz daha satır aralarında kalıp daha ziyade tematik bir anlam taşıdığını görmekteyiz. Modern dünyanın mekanize ettiği insanlar, üst düzeyde yaşanan bireyselleşme, içerikten ziyade ambalaja önem verilmesi, tatminsiz ama iyi maaşlı holding çalışanları, mutlu olmak için tüketen insanlar vb. aslında gerçekten var olan pek çok toplumsal ikirciklenmeye ikili kişilik bozukluğuna yakalanmış ana karakterin iki ayrı kişiliğiyle bir metafor yapılmış ve bu metaforla iş dünyasına, absürt güzellik anlayışına, tüketim kültürüne sağlam bir eleştiri getirilmiştir ve bu durumu kitapta filme göre daha net görebiliyoruz. 

evleri şık ama bezgin beyaz yakalılar

Kitabin pek çok yerinde mekanize olmuş mavi/beyaz yakalılardan bahsederken yazarın “fordist” yaklaşıma da şık bir selam gönderdiğini belirtmekte fayda var :). (Henry Ford kimdir diyenler buraya ) Ne kadar da tanıdık değil mi pek çoğumuz için? Maaş karşılığı huzur bulmadığımız, kendimizi ait hissetmediğimiz iş yerlerinde 8-5 mesai/ömrümüzü tüketiyoruz. Bir Dövüş Kulübü kursak da rahatlasak diyoruz 🙂 .

Kitabın sonunu aslında okurun hayal gücüne bıraktığını düşünmek istiyorum yazarın. Şahsen ben o tetiği çekme anını hayal gibi düşünüyorum ve değiştirmek taraftarı değilim :). Çünkü böylece okura sadece bir hikaye/bir son sunmuş olmuyor yazar o karakterin hayatından bir kesit sunmuş oluyor.

sabunlu afiş 🙂 fight club.

film severleri buraya alalım,

  • Bu harika filmin kitaptan daha güçlü olduğu yerler nelerdir desek; ki her kitap sever gibi kitap>film mottosunu savunurum ama bu film, kitap uyarlaması filmler kategorisinde açık ara önde olan iki nadide filmden birisidir. (Diğeri ise Patrick Süskind`in romanından uyarlanan Koku)
  • Fight Club / Dövüş Kulübü filmin en güçlü yönü; oyuncuları arkadaşlar 🙂 Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Carter. Brad Pitt`in efsane karın kaslarını da bu maddeye dahil etmek isterim 🙂
  • Kitaptaki avantajlardan ilkine anlatım dilinin yalınlığı demiştim ya aslında filmin de avantajı bu yalınlığın kitapta olması zaten 🙂 Kitabın aksine filmde öyle rahatsız edici görüntüler öyle net çekimler vardı ki David Fincher`ın bu realist çekiminin filmin özel efekti olduğunu düşündürdü. Özellikle bazı dövüş sahnelerinin bilinçli olarak o kadar yavaşça seyirciye yediriliyor olduğunu düşünüyorum hatta.
  • Kadın karakterin (Marla Singer), Tyler`la ölümüne sevişme hallerini kitaptan daha iyi vermiş film, belki konusu gereği erotik/pornografik öğeler görsel sanatlarda daha çok yer bulduğu için de olabilir ama Marla`nın filmde sadece cinsel obje olarak kullanıldığını düşününce başarılı buldum.
  • Filmin en büyük başarısı Chuck Palahniuk gibi bir yazarı Türk okurla tanıştırmasıdır, öncesinde bu kadar okunmayan yazar filmden sonra müthiş popüler oldu ülkemizde. Ben kitaplarını da kendisini de çok severim.
sonuç olarak;

Brad Pitt kasları ve bu kadar gerçekçi dövüş sahnelerinin şöyle bir yan etkisi de olmadı değil; filmden çıkan herkes bu iki etmeni konuşuyordu. Sistem eleştirisinden ziyade “şöyle ortam kuramadık” ve “abi adam ne vücut yapmış” muhabbetlerine maruz kalmıştık film çıktığı yıllarda. Haksız değiller kabul ama işte “mesajın önüne geçmek nedir?” derseniz “budur” derim.

Film ve kitap hakkında siz ne düşünüyorsunuz? okumayan ve izlemeyenlere her ikisi de tavsiyedir. okumaya üşenenler en azından filmi kesin izleyin!

Herkese bol kitaplı, bol filmli karantinalar..

daha fazla sistem eleştirisi arayanlar için;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir